Çok güzel bir peri kızı olan Eko, avlanmakta olan Narkissos
adlı avcıyı görür. Bu avcı çok yakışıklıdır. Eko bu avcıya ilk görüşte aşık
olur. Ancak, Narkissos bu sevgiye karşılık vermez. Eko, kara sevda yüzünden günden güne erir ve ölür. Olimpos dağında
yaşayan tanrılar bu duruma çok kızar ve Narkissos’su cezalandırmaya karar
verirler. Bir gün av dönüşü bitkin halde su içmek için göle eğildiğinde suda
yansıyan kendi yüzünü görür ve adeta büyülenir. Kendine aşık olmuştur. Eko gibi Narkissos’da günden güne erir ve orada
kendini seyrederek ölür. Yunan mitolojisindeki diğer bir kaynağa göre de
Narkissos göl kenarında kendi
yansımasına aşık olup, bu görüntüye sarılmaya çalışırken boğulur.
Yukarıda anlatılan
öyküde de bazı özelliklerini gördüğümüz
Narsisizm; kişinin kendisi ile
ilgili hissettiği değerlilik, benzersizlik, üstünlük duygularıdır. Bu durum
aynı zamanda psikolojik doyum da yaratan bir durumdur. Her insanın kişiliğinde
hem olumlu, hem de olumsuz yönler bir arada bulunur. Bu durum normaldir. Kişi,
içindeki olumlu parçayı yine kendi içinde bulunan kişisel zaaflar ve
olumsuzluklarla yüzleştirerek
bütünleştirebildiği takdirde, sağlıklı ve normal bireyden bahsedebiliriz.
Diğer bir deyişle; bir tarafta psikolojik bir gereksinim
olarak hemen her insanda var olan kendini sevme, diğer uçta ise diğer
insanlarla ilişkilerini sabote eden/zarar veren kendini sevme vardır. Benliğe
duyulan ilgi ve verilen önemin tedavi gerektirecek kadar çoğalması, patolojik
narsisizmi ortaya çıkarır.Tipik bir narsist ile kendine güveni (özsaygısı)
yüksek olan kişi arasındaki fark; özsaygısı yüksek kişi yaşadığı ilişkilere
değer verir. Fakat narsist, şişirilmiş egosu yüzünden ilişkilere değer vermez
dolayısıyla, derin ve anlamlı ilişkiler kuramaz. Bir uçta normal, bir uçta
patoloji vardır.
Günümüzde narsisizmi herkesin kabul edeceği bir biçimde
tanımlamak çok da kolay değildir. Yazılarımda sık sık vurgu yaptığım 21.yy
yaşantısı ve onun getirdikleri bu yazı içinde geçerli. Çünkü geçmişle
kıyaslandığında patolojilerin artmasının önemli nedenlerinden biri günümüz
yaşantılarıdır. Günümüzde filmler, tv programları, reklamlar, magazin dergileri
vs aracılığıyla yaratılan imajlar; insanlara peri masalı vadeden gerçekle
alakası olmayan tipler, tiplemeler, ilişkiler. İnsanları güzel, kusursuz,
başarılı, her şeyde en iyisi, birinci ve rekabetçi olmaya adeta itmektedir.
Batı kültürünün etkisi altındaki günümüz yaşam biçimlerine neredeyse belli
kesimlerde bir teslimiyet söz konusu. Ailenin mutluluğunu merkez almak yerine
çocuğun mutluluğunu merkeze yerleştiren tutumlar bencil bireylerin artmasına
yol açmaktadır. Çocuklar ebeveynleri tarafından, her şeye hakkı olan, her şeyin
en iyisine layık, en zeki, en güzel/yakışıklı denilerek abartılı bir kendini
beğenmişlik duygusu içinde büyütülüyor. Örneğin'' akaşam hangi yemeği istersin yada bu
hafta sonu için nasıl bir program hazırlayalım prens/prenses'' diyalogları
fazla tanıdık deği mi? Eskiden böyle sorular sorulmazdı. Sofraya oturulur eğer
çocuk yemekten şikayet ederse ebeveynler hemen uyarırlardı. Bu çocuklar ego
şişmesi ile gerçek hayata girdiğinde de bocalıyor, travma yaşıyor. Bunların sebep olduğu yabancılaşma,
umutsuzluk, hayattan zevk alamama, yalnızlık gibi duygularla baş edebilmek için
pırıltılı ve yalan bir dünya yaratılmaya çalışılıyor. Bu dünyanın peşinde
koşmanın sonucu yaşanan öfke ve işe yaramazlık insanı bir kısır döngü içine
sokuyor. Bütün bu yaşantılardan ortaya çıkan insan daha ben merkezci oluyor
başkalarına karşı özveride bulunmayı düşünemeyen, sürekli kendisi ile
ilgilenen, sığ düşüncelere sahip,
değerlerden yoksun, yüzeysel ilişkilerle hayatlarını sürdüren bireyler
olarak karşımıza çıkıyorlar.
Dolayısıyla başta da söylediğimiz gibi normal narsisizm ile
patolojik narsisizm arasında ayırım yapmak bütün bu sebeplerden çok da kolay
olmayabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder