Okulöncesi eğitim dönemini oluşturan
ilk yıllar, çocuğun gelişiminde ailenin en etkili olduğu dönemdir. Bu dönemde
anne ve babaya pekçok görev düşer. Bu görevlerden söz edilirken, genellikle
annenin çocuğun yaşamındaki rolü üzerinde durulur. Çünkü birçok toplumda olduğu
gibi bizde de, ailelerin büyük çoğunluğunda anne, çocuğun bakım ve eğitim
sorumluluğu olan tek bireydir.
Özellikle yaşamın ilk yılını
kaplayan bebeklik döneminde, çocuğun bütün ihtiyaçlarını karşılayan annedir,
onu geliştirecek tüm uyarıcıları sağlayan annedir. Bebeklik yıllarında çocuk
her şeyi anneden öğrenir, anne çocuğu, çocuk anneyi etkiler. Annenin çocuğuna
gösterdiği sevgi ve ilgi, onda uyandırdığı güven duygusu, çocuğun gelecekteki
yaşam biçimini etkiler. Annenin eğitim ve disiplin anlayışı, çocuğun karakter
ve kişiliğini şekillendirir.
Çocuğun tüm sorumluluğunu annenin
yüklendiği ailelerde, babanın, çocuğunun eğitiminde devreye girmesi, genellikle
ikinci yılda veya ikinci yılın sonlarında gerçekleşir. Çünkü bebeklikten
çıkmaya başlayan çocuk hareketleri ve yarım konuşmasıyla babasının dikkatini
çeker. Çocuğun iki yaşlarına varınca, ona yakınlaşmaya başlayan bir baba, babalık
görevini yerine getirmekte gecikmiş sayılır, çünkü babalık bebeklik döneminin
sonunda başlamaz.
Baba, çocuğu doğduğu andan itibaren,
hatta daha çocuk anne karnında iken ona ilgi duymalı, sevgi ve şefkat
beslemelidir. Hamilelik aylarında da, çocuğun doğumunu izleyen yıllarda da,
annenin, baba desteğine ihtiyacı vardır. Çocuğunun bakım ve eğitim işini eşiyle
paylaşan bir anne huzurlu ve mutlu olur, çocuğuna sevgi ve güven duygularını
aşılamada daha başarılı olur. Araştırma bulgularına göre çocuğuna aşırı
koruyucu veya reddedici davranan, aşırı derecede otoriter veya ilgisiz olan
anneler, eşleri tarafından desteklenmeyen ve takdir görmeyen, eşleri ile iyi
bir iletişim kuramamış olan kadınlardır. O halde babanın rolü, çocuğunun
gelişiminde de, çocuğun gelişiminden sorumlu tutulan annenin yaşamında da,
küçümsenmeyecek kadar önemlidir.
Baba, çocuğunu dokuz ay taşımadığı
ve emzirmediği için, çocuğun ilk yıllarında, kendini anneden daha az gerekli
zanneder. Oysa çocuk dünyaya geldiği andan itibaren baba sevgi ve ilgisine
ihtiyaç duyar. Çocuk babasının kucağında kendisini güven içinde hisseder, baba
çocuk beraberliği onu mutlu kılar. Çoğu zaman, babasını akşamdan akşama gören
çocuk, onun eve dönmesini heyecanla bekler, onunla oynamak ve konuşmak ister.
Çocuğunun bu isteğine cevap veren, yorgunluğuna rağmen ona zaman ayıran babalar
azınlıktadır. Babaların büyük bir kısmı, iş dönüşü evde gürültü istemez, çocuğu
ile ilgilenmektense, dinlenmeyi, gazete okumayı veya televizyon izlemeyi tercih
eder. Özellikle bizim toplumumuzda babalar akşam haberlerini izlerken rahatsız
edilmek istemez, o saatte çocuklarının yemiş, hatta yatmış olmalarını arzu
ederler. Babaların bu yaklaşımı, bütün gün yaptıklarını anlatmak için, akşam
babasını sabırsızlıkla bekleyen çocuğu mutsuz eder. Babasından beklediği
yakınlığı göremeyen çocuk, hayal kırıklığına uğrar, baba-çocuk ilişkileri daha
ilk yıllarda zedelenmiş olur.
Anne - çocuk ilişkilerinin de, baba
- çocuk ilişkilerinin de temeli ilk yıllarda atılır. Baba - çocuk diyalogunun
erkenden kurulduğu ailelerde, küçük yaştan itibaren, anne modelinin yanı sıra,
baba modeline sahip olan çocuk, annesinden farklı bir modelin varolduğunu,
annesinin dışında bir dünya olduğunu öğrenir. Çocuğun gözünde baba, dış
dünyanın simgesidir, çünkü bütün gününü evin dışında geçiren, dış dünya ile
devamlı temas halinde olan, dış dünyanın bütün güzellik ve çirkinliklerini
çocuğa tanıtan babadır. Çocuğun ve annesinin dışındaki dünyada geçerli olan
kuralları, hak ve sorumlulukları öğreten, ona saygı, itaat ve otorite
kavramlarını kazandıran babadır. Çocuğun gelecek yıllarda yakın ve uzak çevresi
ile kuracağı ilişkilerde, babası ile kurduğu ilk ilişkilerin etkisi olacaktır.
Çocuğun dış dünyada başarılı ve güvenli olabilmesi için, çocuk kendisini,
babasının yanında huzur ve güven içinde hissetmeli, babasından çekinse de ondan
korkmamalıdır, çünkü insan korktuğu bir modele yaklaşamaz, onunla iletişim
kuramaz.
Baba çocuk için sadece dış dünyayı
simgeleyen bir imaj değildir, aynı zamanda güç, kuvvet ve kudret simgesidir.
Özellikle annenin çalışmadığı ailelerde, ailenin refah ve huzurunu sağlayan,
evin tüm ihtiyaçlarını karşılayan babadır. Baba otoritesinin egemen olduğu
ailelerde de baba, her alanda bilgi sahibi olan, her konuda görüşü sorulan, her
an danışılan, onayı alınmadan hiçbir iş yapılmayan kişidir. Herkes her şeyi
babaya danışır, ama baba kimseye danışmak ihtiyacını duymaz. Baba istediğini,
istediği zaman yapabilen tek aile bireyidir. Çocuğun gözünde bu kadar güçlü
olan baba, hayranlık duyulan ancak çekinilmesi gereken bir modeldir. Babasını
güçlü bulan, ona hayranlık duyan, bu arada babasından sevgi ve ilgi gören
çocuk, babasından ürkmez, baba otoritesini benimser, babanın koyduğu kurallara
uygun şekilde davranmayı öğrenir, kendi davranışlarını değerlendirmeyi başarır,
kendini yargılamayı ve idare etmeyi öğrenir. Babasını güçlü bulan ancak ondan
şefkat görmediği için ona yaklaşmaktan korkan çocuk ise, baba otoritesini
kabullenmekte güçlük çeker, kurallara karşı gelir.
Güçlü ve
sevgi dolu bir baba, çocuk için güven kaynağıdır. Güçlü fakat itici bir baba,
çocuk için endişe ve korku kaynağıdır. Çocuğun vicdanının oluşumunda ve değer
yargıları edinmesinde etkili olan baba, çocuğun hayranlık duyduğu kadar, zaman
zaman varlığından rahatsızlık duyduğu bir imajdır. Babası evde iken çocuk,
annenin gözünde ikinci plana atıldığından ve özgürlüğü kısıtlandığından,
rahatsız olur. Özellikle erkek çocuk belli dönemlerde annesi ve babasını
paylaşmaktan mutsuz olur, babasını rakip olarak görür; bir yandan babası ile
özdeşleşmek isterken, öte yandan ona karşı koymak, ondan kurtulmak, ona kendini
kabul ettirmek ihtiyacını duyar. Çocuğun yaşadığı bu duygulardan haberdar olan
bir baba, onun bu çelişkili durumdan kurtulmasına yardımcı olur. İyi bir baba,
çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılarken ona sevgi, şefkat ve ilgi gösterir;
duygularında ölçülü, dengeli ve kararlı olmayı becerir. Bu baba fırsat buldukça
çocuğuna zaman ayırır; çocuğu ile iyi bir iletişim kurmanın yollarını arar,
çocuğunu tanıyarak yetenek ve ilgilerini keşfederek onu belli faaliyetlere
yönlendirmeye çalışır; boş zamanlarında çocuğu ile oyun oynar, kitap okur,
dertleşir, belli konuları tartışır, gezi programları yapar.
İyi bir baba çocuğa evde belli
haklar tanırken, belli sorumluluklar verir, evdeki bazı onarım çalışmalarında
çocuğundan yardım alır, belli faaliyetleri çocuğu ile paylaşarak onu mutlu
kılar. Çocuğunu mutlu kılan bir baba, baba -çocuk ilişkilerini olumlu bir
şekilde kurma ve geliştirmede başarılı olan bir baba, çocuğu ile birlikte
olmaktan mutluluk duyar. Dodson'a göre "Hiç kimse iyi baba olarak doğmaz.
İyi baba olmak sabır, sevgi, araştırma ve bilgi işidir." Yine Dodosan'a
göre " Bir erkek için duygusal yönden alacağı hiçbir ödül, çocuklarının
doğdukları andan, yaşamı kendi başlarına yüklenecekleri çağa kadar, onları
gereğince yetiştirebilmek kadar doyurucu olamaz."
Artık çocuğunun gelişiminde etkin
bir rol almak isteyen babaya, garip bir gözle bakıldığı devirler geride
kalmıştır. Günümüzde babalar, çocuk bakımında da, eğitiminde de, en az anneler
kadar başarılı olabileceklerini, birçok toplumda kanıtlamışlardır. O halde babalar
çocukları dünyaya geldiği andan itibaren varlıklarını ve etkinliklerini onlara
gösterebilmelidirler. Unutmamak gerekir ki, çocuğun beden ve ruh sağlığına
sahip olabilmesi için bir anne, bir de baba modeline ihtiyacı vardır. Ne anne
babanın yerini tutabilir, ne de baba, anneninkini! Her birinin cinsiyetlerine
uygun olarak yerine getirmekle yükümlü olduğu görevler farklıdır. Bu nedenle
anne de, baba da, kendi payına düşen görevi üstlenmeli; çocuğun bakım ve
eğitiminde birlikte rol almalıdırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder