Aşkın ömrü ne kadardır, kadın mı aldatır, erkek mi ya da
kadınlar veya erkekler neden aldatır konuları çerçevesinde yazılan kitaplar,
sorulan sorular, kadınların ve erkeklerin kendi çevrelerinde sıkça yanıtı
aradığı ya da yakındığı meselelerdir. Bu meselelerin zihinleri bu kadar meşgul
etmesinin temel nedeni; çift olmak ya da evliliğin insan canlısının yaşamını,
soyunu devam ettirmesi ile ilgili temel ihtiyacı olmasından. Yani bu konunun bu denli gündemde oluşu
sadece popüler oluşundan değil, kişilerin temel varoluşsal arayışına yanıt
bulma ihtiyacındandır.
Elbette değişen yaşam koşulları, yeni çağın sağladığı birçok
kolaylık ve avantajın yanı sıra, kadının sosyal hayattaki rolünün artışı, toplumların
sistemlerindeki değişim(mahalle,
Eskiden kahve kültürü, komşuluk vardı şimdi ise uzmanlar
derken aslında şunu söylemek istedim.
İnsanlar eskinden yaşadıkları sıkıntıyla, bir arada olabilmenin ya da
başkaları ile dertlerin kahve veya sohbet ortamında paylaşıldığında, aynı
sorunların, sıkıntılı evrelerin benzer zamanlarda, başka kapılar ardında da
aynen yaşandığını duyma şansına sahipti.
Aslında bu paylaşım, hem kadın hem de erkekler için önleyici ruhsal
sağlık ya da önleyici çift terapisi hizmeti sağlıyordu. Çünkü hem kadın hem de erkekler,
sıkıntılarını paylaşıp rahatlıyor, bu sıkıntının tıpkı bir bebeğin büyüme
süreci gibi çift olma durumu için de belirli evrelerin olduğunu anlamalarına;
yani yaşananların doğal oluğunu anlamalarına yarıyordu. Hatta bu durumun nasıl
atlatıldığı ile ilgili çözüm önerileri de alabiliyorlardı. Ebette bu paylaşım sürecinin sağaltıcı
etkisi, doğal oluşundandı. Şimdi ise değişen yaşam koşulları ile insanlar
yalnızlaşmakta, bu ortam yaratılmaya çalışılsa dahi doğal oluşunu
kaybettiğinden dertlere çözüm bulmak zorlaşmaktadır.
‘Gelelim kim kimi ne zaman neden aldatır’ a?
Öncelikle aşk, sevgi ya da evliliğin ömrünün
biçilebileceğini düşünmüyorum. Kişilerin
karşılıklı yaşadıkları duygu durumu zamana ve bireylerin bireysel değişim ve
gelişimlerine bağlı olarak evrilmektedir.
Ancak bu evrilme, bir önceki aşamanın daha iyi ya da bir sonrakinin daha
kötü olduğunu göstermez. Zaten ilişki
içinde yaşanan problem de budur; değişime direnç! Değişim kaçınılmaz ve
doğaldır. Ne zaman ki değişime direnç
göstermeye ya da değişimi durdurmaya çalışır kişiler o zaman hem kendilerine
hem de ilişkilerine zarar vermeye başlarlar.
Bu tıpkı bebeklikten çocukluğa, çocukluktan ergenliğe geçişi durdurmaya
ve bu evrelerden birinin diğerine göre daha iyi ya da daha kötü olduğunu
söylemeye benzer.
Peki ilişkinin bebeklik, çocukluk ve ergenliğe geçişi kaç
yaşında olur?
İlişkilerde üç önemli (kritik) zaman aralığı yaklaşık olarak
ilişkinin 1.5. yılı, 4.5. yılı ve 10. yılıdır.
İlk 1.5 yıl da çiftler yoğun bir aynılaştırma çabası
içindedirler. Yani her iki taraf bir
diğerini kendine benzetmeye çalışır. Bu
doğal bir süreçtir ve aslında sağlıklıdır da.
Örnek verecek olursak; Bir kadın ve erkek evlenirler, kadın sebze erkek
ise et sevmektedir. Kadın tiyatro erkek
ise sinemaya gitmekten hoşlanmaktadır.
Kadın erkeğe, etin yanında sebze yedirmek, erkek ise karısını cumartesi
akşamları şık bir ‘et’ restoranına götürmek ister. Cumartesi akşamları tiyatroya bilet alan
kadına karşılık, pazar öğleden sonra da erkek yeni gelen
macera filmine bilet alır.... İşte bu doğal ve sağlıklı olan aynılaştırma çabasıdır.... Bu evrede, bu çaba karşısında direnci çok yüksek olan bir taraf veya taraflar var ise çift aynılaşamaz yani ortak zevkler, alanlar ve beraber keyifle gerçekleştirilecek ritüeller yaratamaz ise ya ayrılma/boşanma gerçekleşir ya da ilişkiye, duygusal olarak kopuk olarak devam edilir. Bu olasılıkta, ilişkinin ikinci kritik evresinde kopuş yaşanma olasılığı yükselir.
macera filmine bilet alır.... İşte bu doğal ve sağlıklı olan aynılaştırma çabasıdır.... Bu evrede, bu çaba karşısında direnci çok yüksek olan bir taraf veya taraflar var ise çift aynılaşamaz yani ortak zevkler, alanlar ve beraber keyifle gerçekleştirilecek ritüeller yaratamaz ise ya ayrılma/boşanma gerçekleşir ya da ilişkiye, duygusal olarak kopuk olarak devam edilir. Bu olasılıkta, ilişkinin ikinci kritik evresinde kopuş yaşanma olasılığı yükselir.
1.5 yılı yani yoğun aynılaştırma çabasını başarı ile
atlatmış ve ortak müşterekte buluşmuş çift bu seferde yoğun bir farklılaşma
çabası içine girerler. Farklılaşma
çabası, kişinin kendi için yaptığı, keyif aldığı etkinlikler, ilgi alanları
gibi örneklendirilebilir. Bu dönemde
ilişkinin yaklaşık 2.5. yılından sonra gerçekleşir. Dolayısı ile bu zaman dilimi oldukça
kritiktir. Çiftler birey olarak
kendilerini ve ilişkilerini bütün kılma arayışına başlarlar. Aksi takdirde kopuş yaşanabilir. Bu evrede çıkan problemlere örnek; tarafların,
birbirinin normal ve sağlıklı olan farklılaşma çabasını görmemeleri ve diğerine
yapışarak, sıkması, yaşam alanı bırakmaması.
(Arkadaşları ile hafta sonu ormana koşuya erkek, erkeğe gitmek isteyen
adama, ‘Bir pazarımız var onu da bensiz geçiriyorsun!’ diye söylenen, bu
sebeple küsen ya da ormana onlarla gitmek isteyen kadın). Burada farklılaşmak ve kendine özel alan
yaratmak isteyen adamın ihtiyacı görülmemektedir. Bu çift terapiye geldiğinde birbirleri için
‘Eşim beni hiç anlamıyor!’ derler. Aynı
örnek kadın ve erkeğin rollerini değiştiğinde de yaşanmaktadır.
Yaklaşık olarak 1-2.5 yıl arasında çift çocuk sahibi olurlar. Gebelik, kadının ruhsal ve fiziksel değişimi,
erkeğinin bu evrede kadına karşı tutumu, ilişkilerinin yakınlığı, anne-baba
olmak dışında paylaşım ve hissiyatlarının oluşu ya da olmayışı, doğum, kadının
anneliği, adamın babalığı ve kadın ve adamın anne-baba olma haricinde çift olma
becerilerini kaybetmiş olma veya olmama durumu ilişkinin ikinci kritik
döneminin nasıl atlatılacağı adına belirleyicidir. Gebelik ve doğum sonrası ilişkinin sağlıklı
ve hızlı toparlanması için adamın yoğun aynılaştırma çabasının devam etmesi,
kadını hızla annelikten, eş ve kadın oluşa çekmesi gereklidir. Elbette kadında sadece çocuğa yapışma, sadece
anne olma, ruhsal ve fiziksel olarak erkeğine yaklaşma adına gayret
göstermelidir. Çocuğa yapışma, çift
olarak ritüellerine, çocuk sebebi ile devam etmeyen, kendine, ilişkisine ve
erkeğine eskisi gibi özen gösterme halinin
erkeğin de eşini kendine çekmesi, eskisi gibi hayatlarına devam etmeleri adına
eşini motive etmemesi ilişkinin kopmasına neden olabilir.
Her bir evre sonunda ‘ilişkinin kopması’ ndan kasıt;
boşanma, ilişkiye devam etme ancak çiftin duygusal olarak ayrılık
yaşamasıdır. Bu duygusal ayrılık yaşama
sürecinde taraflar alternatif ilişki arayışında olabilirler. İşte ilişkilerin ömrü ya da neden aldatırlar
sorularına aslında belki de bu pencereden bakmak gerekir. İlişkinin belli evreleri, bu evrelerin olası
sıkıntıları ve sıkıntıların doğal yolla çözülememe durumunda da ortaya çıkan
‘tatsız durum’ lar vardır.
Son kritik evreye gelecek olursak, ilişkinin yaklaşık olarak
10. yılına bakmamız gerekir. Burada eğer
çocuk varsa çocukların okul dönemi başlamıştır ve bireyler kendi hayatlarında
bir 10 yılı daha devirmişlerdir. Bu
evrede yaşanabilecek sıkıntı nedenleri 1) çocukların okula başlaması ile aile
sistemi içerisine giren yeni parametreler ve çiftin bu yeni parametrelere uyum
sağlama, karşılıklı destek olma ve aynılaşma çabalarını bu yeni koşturmalar
sebebi ile kaybetme, birbirlerinden uzaklaşma ve yabancılaşmaları. 2) kişinin
yeni bir yaş dilimine girmesi ile yaşadığı düşünsel ve fiziksel değişimler,
olgunlaşmanın getirdiği güç, iş hayatındaki tecrübenin getirdiği başarı ve kazanç artışı. Bu
iki olasılıkta da çift eğer ortak
ritüellere sahip, bir o kadar da kendileri için alan ve zaman ayıran, kadının
da erkeğin de tek meseleleri çocuk değil ise bu kritik evre de sağlıklı bir
şekilde atlatılmaktadır.
Özetleyecek olursak, ilişkilerde yaşanan ilgi ve yakınlığa
dair yoğunluk iniş çıkışları ya da alternatif ilişki arayışları tek bir taraf
ile ilgili değil, tarafların içinde bulunduğu, bilinçsiz ve iç güdüsel olarak
kurguladıkları sistem ile ilgilidir....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder