21 Ocak 2016

Karne Sendromu

 

Dönem sonu yaklaşıyor.  Gelecek notlar ile ilgili çocuklar kadar ebeveynleri de bir o kadar heyecanlı.  Çocuklar biraz akranları ile rekabet, biraz da anne-babaya karşı mahcubiyet ile gurur duyma arasında gidip gelir iken, anne babalar çocuklarının geleceği ve kuvvetle ihtimal, çocukları hakkındaki hayal ve hedefleri doğrultusunda, büyük bir heyecan ile bekliyorlar karne gününü.
 
Peki o ‘büyük’ gün geldiğinde ne yapmalı, nasıl tepki vermeli?
Yüksek notlar ödüllendirilmeli, düşük notlar ise cezalandırılmalı mı? Yoksa iyi notlar için sevinç, kötü notlar için hüzün rüzgarları mı esmeli ev içerisinde?  Ya da her iki olasılık için de en sağlıklı olan tepkisizlik mi?

Verilebilecek tepkiler üzerinde durmadan evvel, olaylar karşısında anne-baba tepkisinin çocukların benlik algıları ve özgüven gelişimlerini doğrudan etkilediği bilgisini paylamak isterim.
Karne, öğrencilere dönem sonlarında okul yönetimi tarafından verilen ve her dersin başarı durumu ile devam, sağlık, yetenek ve genel gidiş durumlarını gösteren belgedir. Beklenen, hayal edilen performansın altında bir başarı ortalaması ile gelen karneye anne-babalar ‘Neden zayıf getirdin?’, ‘Hiç çalışmadın, işte sonuç bu!’ gibi tepkiler verebilmekteler.  Bu ve benzeri tepkiler akademik başarıyı elde etmekte ve belki de kimi alanlarda yeni bilgileri edinmekte olan çocuklar için öz güven kaybı ve olumsuz benlik algısının oluşmasına yol açmaktadır. Askında karşılaşılan durum, kötü/zayıf notlardan ziyade okul başarısızlığı olarak adlandırılabilir.
Her şeyden önce başarı kavramını açıklamak gerekir sanırım.  Başarı her zaman en önde ve birinci olmak değil, kişinin yetenekleri ve yatkınlıkları doğrultusunda kendisini geliştirmesidir. İçsel motivasyonu yüksek olan çocuklar sürekli kendilerini başkaları ile kıyaslamaktansa, kişisel hedefler koyar, çaba sarf eder ve bunu takdir eden ebeveynlerinin gözünde onaylanmaları ile de birlikte sağlıklı bir bakış açısına sahip olurlar.  Ancak çocukların hayata bu şekilde bakmaları için önce anne babaların, çocuklarını başkaları karşılaştırmaları değil, mevcut potansiyelleri dahilinde değerlendirmeleri gerekmektedir.
Peki ya nedir bu ‘okul başarısızlığı’? ve nasıl çözülür?
Okul başarısızlığı, çocukların potansiyelleri ile performansları arasındaki tutarsızlık olarak tanımlanabilir. Başarısızlığa neden olan tutarsızlık ile ilgili parametreler çocuğun bilişsel kapasitesi, güçlü ve zayıf yönleri, yeni bilgiyi edinme tarzı, akranlar ile iletişim, öğretmenler ile iletişim, anne baba tutumu, ev desteği olarak öncelikle dirilebilir. 
Okul başarısızlığı yaşayan çocuklarda öncelikli olarak dikkat edilmesi, bir uzman ve aile iş birliğinde anlaşılması gerekenler çocuğun dikkat, hafıza, muhakeme gibi temel bilişsel süreçleridir.  Çocuk bunlardan hangisinde desteğe ihtiyaç duymaktadır tespit edilmelidir.  Yoksa daha fazla test çözdürmek, tekrar yaptırmak veya cezalar ile notları yükseltmek kalıcı ve işlevsel bir çözüm değildir.
Duyguların, bilişsel süreçleri yani öğrenmeyi direkt olarak etkilediğini ve olumsuz, huzursuz durumda yetişen, yaşayan çocukların öğrenmelerinin negatif etkilendiği bu etkinin davranışları da aslında temelden olumsuz anlamda sarstığını belirtmek gerekir.
Toparlayacak olursak kötü bir karne ile karşılaşan anne babaların ilk yapması gereken düşük notların utanılacak bir şey olduğu değil, daha fazla çaba göstermeye ihtiyaç duyulduğu ve daha fazla çaba ile üstesinden gelinebilecek bir durum olduğunu çocuğun idrak etmesini sağlamaktır.  Notlar sebebi ile çocuğu cezalandırmak bir çözüm değil aksine çocuk ile ilişki aralığının artmasına neden olan ve çalışmaya dair çocuğun defans göstermesine neden olan bir tutumdur.  Yarıyıl tatilin de keyifli etkinliklerin yanı sıra bir uzman ve/veya  öğretmen ile çalışmalara başlamak en işlevsel olanıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder