2 Ocak 2016

Saldırma Eyleminin Psikolojisi

Geçtiğimiz haftalarda, ünlü bir lokantanın oyun bölümünde, 3.5 yaşındaki çocuğun eniştesi tarafından asitli saldırıya maruz kalması kamuoyunda şok etkisi yarattı. Bu sarsıcı olayla beraber gündeme gelen önemli bir soru yetişkin bir bireyin, 3.5 yaşındaki çocuğa saldırmasına hangi psikolojik durumun neden olduğuydu.
Başkasına zarar verme amacı taşıyan bu tür vakalarda, saldırıyı gerçekleştiren kişinin en şiddetli yaşadığı duygulardan biri öfkedir. Öfke, çatışma ve saldırı anlarında direkt olarak dışarı yansıyan bir duygudur. Ancak saldırı eyleminde bulunan kişilerde,
öfkenin ötesinde, başa çıkamadıkları kıskançlık,reddedilmişlik,engellenmişlik, çaresizlik ya da aşağılanmışlık duyguları bulunur. Derinde yatan bu duygularla nasıl başa çıkacaklarını ve yüzleşeceklerini bilemeyen kişiler, bu duyguları bastırmayı tercih eder. Maalesef bu derin ve yoğun duygular bastırılınca ya da görmezden gelinince yok olmaz; aksine sağlıklı olmayan şekillerde ortaya çıkar. Buradan bahsettiğimiz duyguları yaşayan her kişinin bir saldırı planladığı ya da gerçekleştirdiği sonucu çıkarılmamalıdır; çünkü saldırı bir davranıştır. Bir davranışın tek sebebi hissedilen duygular değildir.
Saldırı davranışı, hissedilen yoğun duygularla sağlıklı olarak nasıl başa çıkacağını bilememenin bir sonucudur. Her insan kendisini kıran, üzen kişinin canını yakmak ya da ona zarar vermek isteyebilir. Ancak bu fantezilerin eyleme dönüştürülmesi sağlıklı olmayan bir davranışın göstergesidir. Çocukların, istedikleri olmadığında hemen ağladıklarına, bağırdıklarına ya da yaşıtlarına vurduklarına sık sık şahit olmuşuzdur. Burada çocuklar kıskançlık, engellenmişlik ya da reddedilmişlik gibi duyguları kontrol etmez;dürtüsel olarak ağlama, bağırma ya da yaşıtlarına vurma gibi saldırgan davranışlarda bulunur. Sağlıklı bir birey olabilmek için bu tür dürtüsel davranışların çocuklukta kalması, yetişkinliğe taşınmaması gerekir.
Duygularımızı yönetmek, hissettiğimiz yoğun duygularla başa çıkabilmek ve bunları davranışlarımıza nasıl yansıtacağımız, bize aile ve toplum tarafından öğretilen kısımdır. Bir davranışına kızılan çocuğun ağlamasın diye hemen istediğinin yapılması, çocuğun emek vermeden istediğini elde etmesine neden olur. Her ağladığında ya da saldırgan davranışlarda bulunduğunda istediğini elde eden çocuğun, isteklerini ve dürtülerini kontrol etmeyi öğrenmiş olması beklenemez. Bu durum yetişkinliğe taşındığıtakdirde,kişi, istediğini elde edemediği durumlarda, başkalarını aşağılar, sömürür ya da başkalarınafiziksel zarar verir.
Olay sonrası çıkan haberlerde, saldırı eylemini gerçekleştiren kişinin, yeğeninin kendi çocuğundan daha çok ilgi gördüğü için onu kıskandığını ve amacının arkadaşlarının arasında çocuğu küçük düşürmek olduğunu belirttiği yer aldı. Bu ifade ettiği kıskançlık duygusu ile nasıl başa çıkacağını bilemeyen kişinin öfkesini kontrol etmekte zorlandığı ve bu yoğun duyguları ifade etme yolu olarak da bir çocuğa zarar vermeyi tercih ettiği görülmektedir. Bu noktada akla gelen başka bir soru da şu olabilir: Yeğeninin kendi çocuğundan daha çok ilgi görmesi, bir kişiyi neden bu kadar çok rahatsız etmiştir?
Günümüzde sık sık duyduğumuz narsistik kişilik bozukluğu belirtileri bu olayda da kendini gösteriyor. Narsistik kişilik bozukluğunun belirtileri arasında zihnin sürekli güç, itibar ve gösteriş ile meşgul olması, herkesten daha iyi olduğuna, her şeyin en iyisini hak ettiğine inanmak, tüm hedeflerin diğerlerinin hayranlığını kazanmak için konması ve mutlak surette eleştiri kabul edilmemesi bulunmaktadır. Narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler, kafalarında kendilerine dair kusursuz bir imaj yaratır ve o imajın gerçekleşmesi için elinden geleni yapar. En iyi kariyere, en harika eşe, en güzel çocuğa, en iyi kıyafetlere sahip olmak ve sürekli takdir edilmek onlar için çok önemlidir. Bu ‘mükemmel’ tabloya uymayan herhangi bir durumda büyük öfke duyar ve saldırgan tepkiler verirler. Daha önce de bahsettiğimiz gibi ağladığında ya da kızdığında her istediği olan ve hiç eleştiri almayan çocuklar, yetişkinlikte hoşlarına gitmeyecek durumlarla başa çıkmakta zorlanırlar.
Narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler empati becerisinden yoksundur. Diğer bir deyişle başkasının ne hissedeceği ya da neye ihtiyacı olacağıyla pek ilgilenmezler. Bu nedenle başkalarını sömürmek ya da başkalarına zarar vermekten geri durmazlar. Bu özelliklerinden dolayı insanlarla uzun süreli sağlıklı iletişim kurmakta zorluk yaşarlar.
Olay sonrası basında yer alan haberlere göre, saldırıyı gerçekleştiren kişi hakkında, okulunu birincilikle bitirdiği, kariyerinde hızla yükseldiği ve gösterişe önem verdiği bilgisine ulaşıyoruz. Dışarıdan bakıldığında hayranlık uyandıracak bir profile sahip bir kişinin bu tür bir saldırıyı gerçekleştirmiş olması şaşırtıcı bulunabilir. Saldırıyı gerçekleştiren kişinin kafasında ‘mükemmel’ imaj yaratmış olması muhtemeldir. Bu imaja göre, kendiyle ilgili her şey en iyisi olmalı; bu bağlamda da kendi çocuğu en çok ilgiyi görmeli. Ailedeki başka bir çocuğun, kendi çocuğundan daha çok ilgi görmesi, ‘mükemmelik’ tablosunu bozduğundan; kafasındaki imaj ile gerçekte yaşadığı deneyim uyuşmadığından, kişide nasıl başa çıkacağını bilemediği büyük bir öfke ve gerginlik yaratmış olabilir. Bu öfke ve gerginliğin dışarı yansımasının da çocuğa yapılan saldırı davranışı ile olduğu gözlemleniyor.
Yaşanılan üzücü olayda vücudunda derin yanıklar bulunan ve görme yetisini kaybeden çocukta travmatik etkiler yaşanması kaçınılmazdır. Travmatik olaylar yaşayan çocuklarda en çok güven duygusunun sarsıldığı ve büyük korku yaşadıkları araştırmalar tarafından desteklenmektedir.
Gündemde şok etkisi yaratan bu olay sonrasında aileler çocuklarını nasıl koruyacakları konusunda endişe duyması doğaldır.Çocukların oyun alanlarında, parklarda ve diğer kalabalık yerlerde, ailelerinin gözü önünde bulunmaları gerekir. Her konuda olduğu gibi güvenlik içeren konularda da çocukla iletişim halinde olmak son derece önemlidir. Çocuk, bir yetişkinle vakit geçirmek ya da onun kucağına gitmek istemiyor, onunla oyun oynamayı reddediyorsa, çocuk ciddiye alınmalıdır. Bunlar çocuğun bir şekilde o kişiden rahatsızlık duyduğuna dair sinyaller olabilir. ‘Bak ama amca seni sevmeye çalışıyor’, ‘Hadi uslu bir çocuk ol da teyze seninle oynasın’ gibi yaklaşımlar çocukta anlaşılmadığı ve güvensizlik hisleri yaratabilir. Çocuğa kendi bedenine onun rızası dışında kimsenin dokunamayacağı, böyle bir durum varsa buna itiraz edebileceği ve bu konuda ailesiyle rahatlıkla konuşabileceği bilgisi verilmelidir. Çocuğun güvenliği konusunda aileler, öğretmenler ve çocuğun bulunduğu ortamlardaki çalışanlar iletişim halinde ve güvenlik konusunda duyarlı olmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder