Geçtiğimiz
haftalarda, ünlü bir lokantanın oyun bölümünde, 3.5 yaşındaki çocuğun eniştesi
tarafından asitli saldırıya maruz kalması kamuoyunda şok etkisi yarattı. Bu
sarsıcı olayla beraber gündeme gelen önemli bir soru yetişkin bir bireyin, 3.5
yaşındaki çocuğa saldırmasına hangi psikolojik durumun neden olduğuydu.
Başkasına zarar
verme amacı taşıyan bu tür vakalarda, saldırıyı gerçekleştiren kişinin en şiddetli
yaşadığı duygulardan biri öfkedir. Öfke, çatışma ve saldırı anlarında direkt
olarak dışarı yansıyan bir duygudur. Ancak saldırı eyleminde bulunan kişilerde,
öfkenin ötesinde, başa çıkamadıkları kıskançlık,reddedilmişlik,engellenmişlik,
çaresizlik ya da aşağılanmışlık duyguları bulunur. Derinde yatan bu duygularla
nasıl başa çıkacaklarını ve yüzleşeceklerini bilemeyen kişiler, bu duyguları
bastırmayı tercih eder. Maalesef bu derin ve yoğun duygular bastırılınca ya da
görmezden gelinince yok olmaz; aksine sağlıklı olmayan şekillerde ortaya çıkar.
Buradan bahsettiğimiz duyguları yaşayan her kişinin bir saldırı planladığı ya
da gerçekleştirdiği sonucu çıkarılmamalıdır; çünkü saldırı bir davranıştır. Bir
davranışın tek sebebi hissedilen duygular değildir.
Saldırı
davranışı, hissedilen yoğun duygularla sağlıklı olarak nasıl başa çıkacağını
bilememenin bir sonucudur. Her insan kendisini kıran, üzen kişinin canını
yakmak ya da ona zarar vermek isteyebilir. Ancak bu fantezilerin eyleme
dönüştürülmesi sağlıklı olmayan bir davranışın göstergesidir. Çocukların,
istedikleri olmadığında hemen ağladıklarına, bağırdıklarına ya da yaşıtlarına
vurduklarına sık sık şahit olmuşuzdur. Burada çocuklar kıskançlık,
engellenmişlik ya da reddedilmişlik gibi duyguları kontrol etmez;dürtüsel
olarak ağlama, bağırma ya da yaşıtlarına vurma gibi saldırgan davranışlarda
bulunur. Sağlıklı bir birey olabilmek için bu tür dürtüsel davranışların
çocuklukta kalması, yetişkinliğe taşınmaması gerekir.
Duygularımızı
yönetmek, hissettiğimiz yoğun duygularla başa çıkabilmek ve bunları
davranışlarımıza nasıl yansıtacağımız, bize aile ve toplum tarafından öğretilen
kısımdır. Bir davranışına kızılan çocuğun ağlamasın diye hemen istediğinin
yapılması, çocuğun emek vermeden istediğini elde etmesine neden olur. Her
ağladığında ya da saldırgan davranışlarda bulunduğunda istediğini elde eden
çocuğun, isteklerini ve dürtülerini kontrol etmeyi öğrenmiş olması beklenemez.
Bu durum yetişkinliğe taşındığıtakdirde,kişi, istediğini elde edemediği
durumlarda, başkalarını aşağılar, sömürür ya da başkalarınafiziksel zarar verir.
Olay sonrası
çıkan haberlerde, saldırı eylemini gerçekleştiren kişinin, yeğeninin kendi
çocuğundan daha çok ilgi gördüğü için onu kıskandığını ve amacının
arkadaşlarının arasında çocuğu küçük düşürmek olduğunu belirttiği yer aldı. Bu
ifade ettiği kıskançlık duygusu ile nasıl başa çıkacağını bilemeyen kişinin
öfkesini kontrol etmekte zorlandığı ve bu yoğun duyguları ifade etme yolu
olarak da bir çocuğa zarar vermeyi tercih ettiği görülmektedir. Bu noktada akla
gelen başka bir soru da şu olabilir: Yeğeninin kendi çocuğundan daha çok ilgi
görmesi, bir kişiyi neden bu kadar çok rahatsız etmiştir?
Günümüzde sık
sık duyduğumuz narsistik kişilik bozukluğu belirtileri bu olayda da kendini
gösteriyor. Narsistik kişilik bozukluğunun belirtileri arasında zihnin sürekli
güç, itibar ve gösteriş ile meşgul olması, herkesten daha iyi olduğuna, her
şeyin en iyisini hak ettiğine inanmak, tüm hedeflerin diğerlerinin hayranlığını
kazanmak için konması ve mutlak surette eleştiri kabul edilmemesi
bulunmaktadır. Narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler, kafalarında
kendilerine dair kusursuz bir imaj yaratır ve o imajın gerçekleşmesi için
elinden geleni yapar. En iyi kariyere, en harika eşe, en güzel çocuğa, en iyi
kıyafetlere sahip olmak ve sürekli takdir edilmek onlar için çok önemlidir. Bu
‘mükemmel’ tabloya uymayan herhangi bir durumda büyük öfke duyar ve saldırgan
tepkiler verirler. Daha önce de bahsettiğimiz gibi ağladığında ya da kızdığında
her istediği olan ve hiç eleştiri almayan çocuklar, yetişkinlikte hoşlarına
gitmeyecek durumlarla başa çıkmakta zorlanırlar.
Narsistik
kişilik bozukluğu olan kişiler empati becerisinden yoksundur. Diğer bir deyişle
başkasının ne hissedeceği ya da neye ihtiyacı olacağıyla pek ilgilenmezler. Bu
nedenle başkalarını sömürmek ya da başkalarına zarar vermekten geri durmazlar.
Bu özelliklerinden dolayı insanlarla uzun süreli sağlıklı iletişim kurmakta
zorluk yaşarlar.
Olay sonrası
basında yer alan haberlere göre, saldırıyı gerçekleştiren kişi hakkında,
okulunu birincilikle bitirdiği, kariyerinde hızla yükseldiği ve gösterişe önem
verdiği bilgisine ulaşıyoruz. Dışarıdan bakıldığında hayranlık uyandıracak bir
profile sahip bir kişinin bu tür bir saldırıyı gerçekleştirmiş olması şaşırtıcı
bulunabilir. Saldırıyı gerçekleştiren kişinin kafasında ‘mükemmel’ imaj
yaratmış olması muhtemeldir. Bu imaja göre, kendiyle ilgili her şey en iyisi
olmalı; bu bağlamda da kendi çocuğu en çok ilgiyi görmeli. Ailedeki başka bir
çocuğun, kendi çocuğundan daha çok ilgi görmesi, ‘mükemmelik’ tablosunu
bozduğundan; kafasındaki imaj ile gerçekte yaşadığı
deneyim uyuşmadığından, kişide nasıl başa çıkacağını bilemediği büyük bir öfke
ve gerginlik yaratmış olabilir. Bu öfke ve gerginliğin dışarı yansımasının da
çocuğa yapılan saldırı davranışı ile olduğu gözlemleniyor.
Yaşanılan üzücü
olayda vücudunda derin yanıklar bulunan ve görme yetisini kaybeden çocukta
travmatik etkiler yaşanması kaçınılmazdır. Travmatik olaylar yaşayan çocuklarda
en çok güven duygusunun sarsıldığı ve büyük korku yaşadıkları araştırmalar
tarafından desteklenmektedir.
Gündemde şok
etkisi yaratan bu olay sonrasında aileler çocuklarını nasıl koruyacakları
konusunda endişe duyması doğaldır.Çocukların oyun alanlarında, parklarda ve
diğer kalabalık yerlerde, ailelerinin gözü önünde bulunmaları gerekir. Her
konuda olduğu gibi güvenlik içeren konularda da çocukla iletişim halinde olmak
son derece önemlidir. Çocuk, bir yetişkinle vakit geçirmek ya da onun kucağına
gitmek istemiyor, onunla oyun oynamayı reddediyorsa, çocuk ciddiye alınmalıdır.
Bunlar çocuğun bir şekilde o kişiden rahatsızlık duyduğuna dair sinyaller
olabilir. ‘Bak ama amca seni sevmeye çalışıyor’, ‘Hadi uslu bir çocuk ol da
teyze seninle oynasın’ gibi yaklaşımlar çocukta anlaşılmadığı ve güvensizlik hisleri
yaratabilir. Çocuğa kendi bedenine onun rızası dışında kimsenin dokunamayacağı,
böyle bir durum varsa buna itiraz edebileceği ve bu konuda ailesiyle rahatlıkla
konuşabileceği bilgisi verilmelidir. Çocuğun güvenliği konusunda aileler,
öğretmenler ve çocuğun bulunduğu ortamlardaki çalışanlar iletişim halinde ve
güvenlik konusunda duyarlı olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder